ÜNİVERSİTELERDE DEĞİŞİM
- Dünya Bankası raporlarına göre; küresel boyuttaki eğitim harcamaları yılda 300 milyar dolara ulaştı. Bu rakam, yıllık küresel harcamaların %1’ne eşit. 80 milyon öğrenci ve 3,5 milyon eğitmen eğitime yönelik iş alanlarında çalışıyor.
- OECD ülkelerinde son yirmi yılda dışarıda okuyan öğrenci sayısı ikiye katlanarak 1.9 milyona ulaştı.
- En çok büyüyen kaynak olarak Çin, yurt dışında okuyan tüm öğrenci sayısının %10’nuna, Hindistan ise %4üne sahip.
- 2002-2004 yılları arasında yabancı öğrenci sayısı İngiltere’de %21, Almanya’da %23, Fransa’da ise %28 arttı.
- Oxford, yabancı öğrenci sayısını %15’e çıkarırken, London School of Economics lisansüstü öğrencilerinin %75’ini başka ülkeler oluşturuyor.
- ABD üniversitedeki yabancı öğrenci gelirlerinden 13 milyar, İngiltere ise 2,5 milyar dolarlık katkı elde ediyor.
YARIŞI KAYBETME KORKUSU
Bu gelişmeler doğrultusunda ülkeler kendi süreçlerini geliştirmeye yönelmektedirler. Başta, Almanya’nın 200 yıllık Humboldt üniversitesinde olduğu gibi, İngiliz Oxford, Cambridge ve 750 yıllık Fransız Sorbonne gibi üniversitelerde de görülen kamu kaynaklarına tamamen bağlı kalarak kendilerini yönetmeye çalışmaları “YÖNETİLEMEMEZLİK” durumunu doğurmakta ve rekabet edip , yarışta geri kalmaya, geleceği kaybetme tehlikesiyle karşılaşmaktadır. Sadece devlet kaynakları ve öğrencilerin öğrenim ücretleri yeterli kalmadığından yeni kaynak arayışları en önemli konuların başında gelmektedir. ABD’de 170 civarındaki araştırma üniversitesinin yıllık patent, lisans ve knowhow getirisi olarak 1 milyar dolarlık gelirden söz edilmektedir. Kendi ülkelerinin öğrencilerine oranla yabancı öğrencilerden daha çok ücret talep etme geleneğini sürdüren gelişmiş ülke üniversiteleri sadece bu kaynaktan oldukça önemli bir oranda gelir yaratabilmektedir. Küresel Üniversiteler, Mega Üniversiteler, Süper Lig Üniversiteleri adlarıyla tanımlanabilen üniversiteler için son otuz yılda uluslararası öğrenci pazarı önemli gelir getiren boyuta ulaşmıştır. Newsweek dergisinin 15 Eylül 2003 sayısında belirttiği gibi, Fransa’da kurulan EduFrance adlı kuruluşun amacı, Fransız üniversitelerini Fransız şampanyası ya da parfümü gibi satabilmektir. İngiltere, Avustralya ve A.B.D üniversiteleri başta Çin olmak üzere Malezya ve Dubai gibi ülkelerde kampus açmakta ve daha ucuz maliyete öğrenci eğitmeyi hedeflemektedir.
Bu gelişmeler ülkemiz yüksek öğretiminde yeni bakış açılarını ve dönüşümleri gerekli kılmaktadır. Hiç şüphesiz; rekabetçi, yenilikçi , yaratıcı ve dışa dönük girişimci üniversite kaçınılmaz gibi görünüyor. Böyle bir üniversite yapılanması içerisinde, “Eğitimin Demokratikleşmesi” olarak adlandırılabilen ve belirli sosyal sınıflardan gelen sınırlı öğrenci sayısının eğitilmesinin ötesinde, toplumun çok daha geniş kısımlarına yönelmeyi gerektiren dönüşümü gerçekleştirmek zorunluluktur. Bir kıyaslama yapılırsa, OECD ülkelerinde yüksek eğitim alabilecek yetişkinlerin oranı 1975 ile 2000 yılları arasında %22 den % 41’e iki katına çıkmıştır. Çin 1990’ların sonlarında öğrenci sayısını iki katına yükseltmiştir. Benzer bir durum Hindistan için de geçerli olmaya başlamıştır. Okullaşma oranını kaliteden ödün vermeden ve sürekli geliştirme ile bu düzeylere çıkartmak ülkemiz açısından da önemli bir hedef haline gelmiştir.
YETENEKLİLER ARTIYOR
Öte yandan,tüm ülkelerde yaşanan yurtdışına giden yetenekli ve zeki öğrenci sayısının artışındaki en büyük etken, ülkenin sunduğu yükseköğretimin hem nitelik hem de nicelik olarak yetersiz kalması olarak belirlenmektedir. Almanya’dan İngiltere’ye ,İngiltere’den yetenekli ,ekonomik durumu çok iyi olan öğrencilerin A.B.D’ye yönelik akışı da bu nedenle olmaktadır.Time dergisinin Ocak 19, 2004 sayısında Avrupa’nın 400 bin araştırmacı beynini A.B.D’ye göç nedeniyle nasıl kaptırdığı derinlemesine anlatılmaktadır.Ülkemiz açısından ,bu akışın bir parça da olsa önüne geçilebilmesi daha fazla kaynak ayırmanın yanında ,bürokratik merkezi yapılanmayı azaltan yapısal düzenlemelerin her düzeyde yapılması ile olanaklı görünmektedir.
Üniversitelerde; öğretim becerilerine verilen önemin artması, esnek iletişim modelleri, eşitlikçi-demokratik,katılımcı eğitim kavramlarının öne çıkartılması, farklı öğrenci kitlelerine hitap edebilme gereksinimi, rekabet ,kalite ve akreditasyon süreçleri yeni yapılanmaları gerektirmektedir. Bu konuların hepsi bilinçlendirme süreçlerinin işe koşulmasıyla olanaklıdır. Zaten bilginin hızla arttığı ve kısa sürede eskidiğini gözönüne alarak herkesin sürekli “yaşam boyu eğitim” görmesi ulusal çıkarlarımız ve demokrasimiz açısından da kaçınılmazdır. 21. yüzyıl üniversitelerinde eskimişlik olgusuna yer yoktur. Öğretim üyeleri , idari sorumlular kendilerini geliştirmeli, fiziki koşullar sürekli güncellenecek bir bütçeyle yapılandırılmalı ve tüm yükseköğretim kurumları kalite, denetleme ve akreditasyon mekanizmalarını çalıştırmalıdırlar. Bu durum ,AB’ye uyum çalışmaları açısından da kaçınılmaz görünmektedir.
Öte yandan, yükseköğretim kurumlarının hem küresel kaynaklardan , hem de uluslararası öğrenci talebinden çok daha fazla pay alabilmesine yönelik stratejiler gereklidir.Öncelikle, Avrasya, Ortadoğu, Doğu Avrupa ve benzer birçok bölge öğrencilerine yönelik farklı, çağdaş ve kaliteli eğitim-öğretim olanakları yaratabilmek ve bu alanda geleceğimizi kaybetmemiz için bu bölgelerde küresel aktör rolünü gerektiği gibi yapabilmemiz gerekmektedir.
Kuşkusuz üniversitelerin girişimci-rekabetçi bir ortama girmesi sancılı olacaktır. Ancak, gelişen bu rekabetçi yükseköğretim arenasında ülkemiz bu koşulları sağlamakla yükümlüdür. Sonuçta, üniversitelerimiz ya bu sancıyı çeke çeke geri kalacak, ya da bu sancıyla eğitim ve teknoloji atağını yaparak sağlıklı bir sisteme sahip olacaklardır.
ODABAŞI Yavuz, Ferhan ODABAŞI,“Geleceğin Yolunu Arayan Üniversiteler”,Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi,Y:19,S:972, 10/2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder