26 Ekim 2007 Cuma

AVRUPA BİRLİĞİ YOLUNDA ÜNİVERSİTELER

17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de yapılan toplantı sonucunda , Türkiye ile AB resmen katılım müzakerelerini başlatma kararı alındı. Türkiye ile AB arasında yürütülecek müzakereler arasında eğitim ve araştırma alanlarının da olduğu biliniyor. Müzakere başlama tarihinin 3 Ekim 2005 olarak alınması bu konulardaki çalışmaları ve gelişmeleri daha ön plana çıkartmış bulunmaktadır. Eğitim süreçlerinde ülkemizin de bir parçası olduğu ve gerekli adımları atarak Bologna – Prag – Berlin süreçleri ve kararları içerisinde yer alması AB için bir uyumlaştırma ve bütünleşmeyi sağlamaya yönelik bir davranıştır. 1999 yılında 29 Avrupa ülkesinin Eğitim Bakanları, Bologna Bildirgesini imzalayarak Avrupa Yükseköğretim alanını 2010 yılından önce oluşturmayı kararlaştırmıştır.Bundan iki yıl sonra yeni katılımlarla birlikte Eğitim Bakanları Prag’da toplanarak Bologna Bildirgesini genişletme kararı vermişlerdir. Üçüncü toplantı Berlin’de gerçekleşmiş ve bazı alanlarda önemli gelişmeler için hızlandırma kararı alınmıştır.Bu yılın Mayıs ayında Norveç’in Bergen kentinde konferansların dördüncüsü yapılarak yaratıcı , rekabetçi performansa dayalı değişim hızlandırılmaya çalışılmaktadır. Ülkemiz yükseköğretim sistemi gerek YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı, gerekse Üniversiteleri ile Socrates ve Erasmus, Leonardo da Vinci ,Youth gibi programlarla, Çerçeve Programları ,Avrupa Kredi Transfer Sistemi (ECTS) ,Kalite Güvencesi gibi uygulamalar ile AB’yle bütünleşmeye yönelik çalışmaları yürütüyor. 17 Aralık zirve kararlarının bu konudaki çalışmalarını yoğunlaştıracağı ve hızlandıracağı çok açık.

AVRUPA ÜNİVERSİLERİNDE NELER OLUYOR?

AB ülkelerinin böyle bir değişime yönelmesinin önemli nedenlerinin başında “küreselleşme”etkisi gelmekte ve rekabet,verimlilik,yaratıcılık ,yenilikcilik gibi uygulamalara önem veren “bilgi toplumu”, “bilgi ekonomisi” gibi dönüşümler oluşturulmaktadır.

Newsweek dergisinin Eylül 15,2003 tarihli sayısında Avrupa üniversitelerinin ,A.B.D.’deki üniversitelerden neler öğrenebileceklerini ele alan bir çalışma yer almıştır.Münih üniversitesi rektörünün açıklamasına göre,rekabet edebilmek için daha fazla özerklik almaya çalışılmakta ve Stanford,M.I.T ve Caltech gibi Amerikan üniversiteleri “kıyaslama” için örnek alınıp, Avrupa üniversitelerindeki değişimi bunlara göre gerçekleştirmektedirler.

Fransa Eğitim Bakanı; Harvard ya da Stanford gibi üniversitelerin klonları olmak istemediklerini,Fransa’yı tekrar yabancı öğrencilerin yöneldikleri ülke haline getirmeyi ,eğitimlerini marka haline tekrar getirmeyi amaçladıklarını söylemektedir.Cambridge üniversitesi yönetimleri tarafından Avrupa’nın Silikon Vadisi haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Avrupa dışından örnek vermek gerekirse Kanazawa Teknoloji Enstitüsünde ,benzer taramalar ve kıyaslamalar sonucu “Düşler ve Fikirler Fabrikası” oluşturularak öğrencilerin basket atan robotları ,güneş enerjisi ile çalışan arabaları gerçekleştirmeleri sağlanmıştır.

Bu konuları ele alan benzer bir çalışma 25 Eylül 2004 tarihinde Economist dergisinde yayınlanmıştır.Avrupa’nın temel entelektüel kaynaklarının başında üniversite sisteminin geldiğine,ancak bu sistemin hiç de iyi bir durumda olmadığına dergide geniş biçimde yer verilmiştir. Dünya üniversiteleri sıralamasına atıfta bulunularak ilk on arasında sekizinin Amerikan üniversitelerinin olduğu ,sadece Oxford ve Cambridge üniversitelerinin ilk ona girdiği belirtilmektedir.İngiltere dışında Utrecht Üniversitesi 39. olarak yer alabilmiştir.

400 BİN AVRUPALI A.B.D.’DE

Yükseköğretim modelleri olarak kabul gören İngiliz, Fransız ve Alman Üniversiteleri sistemleri, Amerika’da esnek bir yapı içinde karışarak ve farklılaşarak yeni modellerin oluşmasına olanak sağlamıştır. Örneğin İngiliz sistemindeki, Oxford gibi, prestij üniversiteleri zengin ailelerin çocuklarına olanak tanıyarak liderler yetiştirirken, Amerikan üniversiteleri, Stanford gibi, geleceğin liderlerini, müzik, spor bursları ya da zengin mezunlarının bağışlarıyla yetiştirebilmektedirler. ABD’ nin son günlerde dolar kurunun düşük seyretmesi de bir yana, yükseköğretimdeki en büyük kazancı yarattığı esneklikten gelmektedir.

Amerikan üniversitelerinin araştırma çabalarının büyük oranda yabancı öğrencilere dayandığı biliniyor.Dergideki yoruma göre,11 Eylül terör olayından sonra yabancı öğrencilere uygulanan vize engeli de Avrupa üniversiteleri için fırsatlar yaratmaktadır.Avrupa Komisyonun 2003 yılındaki açıklamasına göre,tahminen 400.000(dörtyüz bin)AB kökenli araştırmacının A.B.D.’de çalıştığı bilinmektedir.Bu durum ,doğal olarak o kadar önemli bulunmaktadır ki , Time dergisi 19 Ocak 2004 tarihli sayısının kapağını bu konuya ayırarak geniş bir yer vermiştir.

Açıklamalara göre,2010 yılından önce bilimsel beklentilere,hedeflere ulaşabilmek için Avrupa’da 700.000(yediyüz bin)daha yeni araştırmacıya ihtiyaç duyulmaktadır.Genç araştırmacıların Avrupa’da kalmak istememelerinin nedenleri arasında fonların yetersizliği,ücretlerin azlığı,üniversitelerin ulusal gelirden aldıkları payların azlığı gibi nedenler bulunmaktadır.Bunların ötesinde önemli olan bir konu ise, “merkezi bürokratik yapı”ve “ özgür bilim kültürü eksikliği” olarak belirtilmektedir.

ÜLKEMİZ YÜKSEK ÖĞRETİMİNİN YÖNÜ NE OLMALI?

Ülkemiz açısından sözünü ettiğimiz bilgiler çok yaşamsal önem kazanmaktadır. “Geride kalmanın önde neler olup bittiğini anlayarak değerlendirme için bir fırsat olduğunu” düşünerek, Türkiye’de yasal düzenlemeler ile Y.Ö.K. yeniden yapılandırılabilir,bütçeden daha fazla pay ayrılabilir,dersler, programlar,sınıflar ve fiziki yapılar AB standardına uyumlaştırılabilir.Kültürel bütünleşme, uyumlaşma çalışmaları çerçevesinde “Uluslararasılaşma” ve “Avrupalılaşma”, yabancı dil ve bilgisayar eğitimi,öğrenci ve öğretim üyesi değişimi gibi uygulamalar ile sağlanabilir.

Aslında, ülkemizin yüksek öğretim sisteminin bu konuda oldukça iyi bir konumda olduğu da söylenebilir. Üniversitelerin sadece web sitelerini izlemek bile, üniversitelerimizin AB ile uyum programında ne tür çalışmalar yaptıklarını görmek açısından umut vericidir.

Ancak ,aynı şeyleri “bilim kültürü” yaratmada söyleyebilmek olanaksız.Merkeziyetçi,bürokratik yapıdan Avrupa da şikayetçi olmaktadır.Yeni yetiştireceğimiz genç araştırmacıların başta A.B.D. ve AB ülkelerine giderek, “beyin göç”ünün sürdürülmesi,hızlandırılması beklenmiyorsa,esnek,özgür ve özerk, verimli,performans odaklı bir yapıya hızla geçmemiz zorunlu gibi görünüyor.

Bu yapısal değişim aynı zamanda, “bilgi aktaran üniversitelerin”, “bilgi üreten üniversiteler”e dönüşümünü de hızlandıracaktır. Özgür eleştiri ve sorgulama® özgür yorumlama ve açılım ® yenilikçi uygulama niteliklerini zorunlu kılan “bilgi ekonomisi” ve toplumu ,yaratıcılığa dayalı üretkenliği bu ilişkide arıyor , buluyor ve sürdürüyor.

Mekanik,ezbere dayalı ,tek yönlü bilgi aktarımına dayalı çağın dışında kalan eğitim sistemi, ancak böyle bir açılım ile güncelleşebilecektir. Bilgi üretiminin,birikiminin çok yükseldiği,çok çabuk ve hızla değişime uğradığı bir dünyada, ülkemizin güçlü biçimde bu yarışta var olabilmesi, ancak bilgi üretimi ve bilgi erişimine yönelik anlayış ve demokratik bilim kültürünün içselleştirilmesi ile olanaklı görünmektedir.

Bu dönüşümü kaçırmaya ve geç kalmaya yönelik “bekleyelim,görelim” türündeki geleneksel bürokratik tavrı sürdürmeye ise hiç kimsenin hakkı yoktur.

Proaktif bir davranış ve değişim projesi kaçınılmaz gibi görünüyor. “Bürokratik akademik kültür”ün yerine geçmesi gereken “özgür-demokratik akademik kültür”ün yaratılması oldukça dirençle karşılanacak ve içselleştirilip, sahiplenilmesi büyük çabaları ve sancıları içerecek gibi görünüyor.



ODABAŞI Yavuz, Ferhan ODABAŞI, “Avrupa Birliği Yolunda Üniversiteler”,Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi,Y:19, S:934, s.20, 12/02/2005

Hiç yorum yok: