Son yıllarda yükseköğretimde yeni açılımlar konusunda ülkemizde başta yeni YÖK yasa tasarısı olmak üzere birçok görüş ve öneri üzerinde tartışmalar sürüyor. Ülkemiz yükseköğretim sistemi Cumhuriyet kurulduğundan bu güne kadar üç önemli değişiklik geçirmiş bir özelliğe sahiptir. Bunlardan birincisi 1933 yılında gerçekleştirilen reformdur. Bu reform eğitim, öğretim bilim ve araştırma çalışmalarının çağdaşlaşması amacını taşımaktaydı. Bu yılda başlayan düzenlemeler ile ülkemiz yükseköğretim sistemi “Modernleşme” sürecine girerek çağdaş ülkeler ile eğitim, öğretim ve araştırma alanlarında aramızda bulunan açıklığın giderilerek ekonomik kalkınmamıza destek sağlanması amaçlanmıştır. İkinci önemli yapısal ve yasal değişiklik 1963 yılında gerçekleştirilmiştir. TÜBİTAK’ın kurulduğu o dönemin gerekleri ve dünyadaki gelişmeler göz önünde tutularak yapılan yükseköğretim reformunu “Yönetim Özgürlüğü” ve “Demokratikleşme” olarak adlandırabiliriz. Üçüncü önemli değişiklik 1981’de gerçekleştirilen YÖK yasası ile başlayan uygulamalardır. Hem yasanın ruhu ve içeriği, hem de uygulamaları göz önüne alarak bu dönemi “Akademik Dünyanın Merkezileşmesi ve “Bürokratikleşme” olarak adlandırmak olanaklıdır. Bu dönem; bütün sıkıntıları, faydaları, zararları, savunanları, eleştirenleri ile birlikte kısmen de olsa değişerek sürmektedir, ancak yeni bir dönemin başlangıcının da doğuş sancılarını içermektedir. Nitekim, Türk yüksek öğretiminde yaşanan tüm bu gelişmeler, genç bir cumhuriyetin önce modernleşme, batıya uyma, daha sonra ise kendi bağımsızlığını kurmaya çalışma sancıları olmuştur.
YENİ DÖNEMİN ADI
Yeni oluşacak ve ülkemizi 21. yüzyıla taşıyacak olacak dönemin kapsamı ve adı ne olabilir?
Yeni bir dönemi zorunlu kılan faktörlerin başta gelenleri nelerdir?
Bu soruların cevapları konusunda çok farklı ve değerli öneriler, tartışmalar sürmektedir. Bunların bir kısmı biçimsel, bir kısmı da soyut önerileri içermektedir. Değişme zorunluluğu sadece ülkemizdeki iç sorunlar (öğrenci sayısı, bütçe sınırları, öğretim üyelerinin sayısı, kalitesi ve içerikleri gibi) ile gelen baskılarla bağlantılı değildir. Belki daha da önemli olan baskılar ülkemizin gelişmiş ülkeler ile yürütmekte olduğu rekabet ve yarıştan kaynaklanıyor olabilir. Avrupa Birliği üye ülkeleri de kendilerini eğitim, öğretim ve araştırma konusunda rekabetçi, yaratıcı ve verimli hale getirecek çalışmaları yürütmekte ve ülkemiz de Bologna kriterleri olarak bilinen düzenlemelere ayak uydurmaya çalışmaktadır. Dünya’da gelişmiş ülkelerin önderliğinde oluşan yeni yüksek öğretim olgusu bilgi çağına uyum sağlayabilen, yaratıcı, verimli, rekabetçi nitelikleri öne çıkartmaktadır.
Bu tür bir yükseköğretim sistemindeki üniversitelere “Girişimci Üniversite”ler demek pek de yanlış olmasa gerek. Böyle bir öneriye pek çok tepki ve eleştiri geleceği çok açık.
AKADEMİK KAPİTALİZM?
Öncelikle “girişimcilik” kavramının geleneksel olarak kar amaçlı ve çıkarları, fırsatları gözleyen, onları değerlendirmeye odaklı olması ilk tepkilerin odağını oluşturmaktadır. “Üniversiteler ticarileşiyor”, “Akademik Kapitalizm”, “Üniversitelerin Şirketleşmesi”, “Paracı Üniversiteler” gibi, içerikleri haklı biçimde bazı olumsuzluklar taşıyan tanımlamaların bu tepkileri ortaya çıkartması normaldir. Her şeyin paraya odaklanması, üniversitelerin geleneksel onuruna tehdit, bağımsız eleştiri yeri olmaktan çıkma, piyasaya, devlete ve öğrenciye finansal olarak bağlı olma ve özerkliğin kaybolması türünden açıklamalar hem ülkemizde hem de bir çok ülkede yapılabilmektedir.
Geleneksel olarak üniversiteler, eğitim, öğretim ve araştırma işlemlerini yerine getirirken, kendi üyelerini belirleme ve seçmede, hedeflerini belirlemede, kendi yollarında gidebilmede özgür ve özerk davranabilmektedirler. Günümüzün gerekleri ve gelişmeleri devlet ve özel üniversitelerin bu özellikleri yanında kurumsal, örgütsel olarak diğer kurum ve kuruluşlarla olan ortak yönlerinin oldukça fazla olduğunu da göstermiştir. Girişimcilik de yeni açılımlar ve gelişmeler çerçevesinde yeni boyutlar kazanmaktadır. Özellikle, “Kamu Girişimciliği” ve “Girişimci Devlet”, “Sosyal Girişimcilik” kavramları bugünün ihtiyaçlarına ve beklentilerine cevap verebilecek içerik ve uygulama şanslarına sahiptirler ve kar amacı taşımaları da şart değildir. Devletin ve kamunun uyguladığı politika, izlediği kültür ve gerçekleştirdiği uygulamalar iş hayatının verimliliği ve standartlarına göre yürütülebilir. Bu konuda belki de ülkemiz Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki girişimcilik özellikleri ile elde edilen deneyim, başarı ve kazanımlarla dikkat çekici olabilmektedir. Bugün, tüm gelişmeler ışığında neden üniversitelerimiz kar amacının önceliği olmayan girişimcilik yapılanması ile yaratıcı, verimli, rekabetçi olmasın?
ORTAK ALANLAR VE "GİROKRAT"
“Girişimci Devlet”, “Girişimci Kamu”, “Sosyal Girişimcilik”, “Girişimci Üniversite” arasında ortak alanlar olsa gerek. Özellikle, üniversitelerin yöneticileri ne üniversitelerin gerçek sahipleridir, ne de yönetimde kar güdüsüyle hareket edip, karar almaları beklenmektedir. Bir taraflarıyla kamu görevlisi diğer bir tarafıyla girişimci olabilecek olan yöneticilerin yeni tanımı belki de “Girokrat” olabilecektir. Girişimci üniversite uygulamaları ile yaratıcı karar alma ve yönetimi gerçekleştirebilmek olanaklı olabilecektir. Değer yaratan hizmetleri üretebilen, rekabetçi, verimli ve yaratıcı üniversitelere doğru dönüşüm, içinde yaşadığımız bilgi çağına uygun değişimi gerçekleştirmede etkili rol oynayabilecektir. Bilgi çağı, bilgi toplumu ve bilgi ekonomisinin içinde yer alan çağdaş üniversitelerin hem bilgi üretimi ile yenilikler yaratacak refahın oluşturulmasında, hem de bunları yaratacak bireylere, çekirdek firmalara ev sahipliği yaparak refahın yaygınlaştırılmasında önemli görevleri vardır. Bilgi üreticileri ile bilgiyi kullanabilecekler arasındaki ilişkilerin kurulması, geliştirilmesi girişimci üniversitelerin temel işlevlerinden biridir. Bu durumda, bilgi temelli yeniliklerin kaynağı entelektüel sermayeyi yaratmak ve bunları ekonomik değerler taşıyacak hale getirmek akademik kurumların önemli amaçlarından biridir.
Küreselleşen ekonomide etkin biçimde rekabet edebilmek ve yer alabilmek için girişimci üniversitelerin hem bölgesel hem de ulusal ekonomik kalkınmada önemli rolleri vardır. Bu roller yerine getirilirken girişimci üniversite üç alanda odaklaşmaktadır.
ÜÇ ALANDA ODAKLAŞMA
1. Geleceğin girişimcilerini yetiştirmek.
2. Üniversitede olan her uzmanlık dalında girişimci ruhunu, kültürünü geliştirmek.
3. Üniversitenin bizzat kendisi ve üyelerini girişimci olabilecek hale getirebilmek.
Avrupa Komisyonunun direktifleri ve Bologna süreci ile yüksek eğitimini tamamlayanların iş bulabilmeleri ya da işini kurabilmelerini sağlayacak önlemlerin alınması önerilmektedir. Tüm üniversite öğrencilerine, ama özellikle de eğitimi ve isteği girişimcilik olan, gelecekte kendi işini kuracak olanlara yönelik eğitimler ve olanaklar yaratılabilmelidir. Girişimcilik dersleri belirli bir alana (işletme, yönetim gibi), odaklanmış olabileceği gibi üniversite genelinde de olabilir.
Örneğin, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi 1996’dan bu yana “Girişimcilik” dersini programında bulundurmaktadır. Girişimcilik ruhu ve kültürü geliştirilerek, ileride kamu ve özel kesimde çalışacak olanlar da birer “İç Girişimci” olarak yenilik ve yaratıcılık peşinde olabilecektedir.Akademik girişimcilik olarak da adlandırılan bu yaklaşımda üniversitenin bizzat kendisinin, akademik personelin ve öğrencilerinin girişimci olabilmeleri teşvik edilebilmelidir. Teknoloji parklarında çalışan akademik personel ve öğrenciler, teknolojik işletme kuranlar, ortaklıklar oluşturanlar gibi uygulamalar ile yaratıcılık ve bilgi, teknoloji transfer etme işlerini yerine getirmekte girişimci üniversiteler destek verebilmektedir.
ARAŞTIRMA NEREYE YÖNELMELİ?
Bu konuda ilk yapılan harcamalar, ayakları üzerinde durabilen girişimciler yaratıldığında geri alınabilmektedir. Bilgi temelli yenilik üreten küçük ve orta büyüklükteki ileri teknoloji şirketlerinin oluşumuna yardımcı olabilmek bölgesel ve ulusal ekonomik gelişmeye de önemli katkılar sağlayabilmektedir. Bilgi üretiminin gerçekleştirildiği, verimlilik ve rekabet koşullarına göre bilgi üretimine biçimin verildiği, ileri teknolojisinin transfer edildiği ve böylece bölge ve ulusal kalkınmaya yardımcı olabilen, katkıda bulunabilen mekanlar olarak üniversiteler yaratılabilmektedir.
Bu görevlerini; yetişkin eğitimi, öğretim çeşitliliği, iş bağlantılı sosyal becerilerin eğitimi, çağdaşlaşma ve değişim aktörleri olacak mezunları eğitme yoluyla entelektüel sermayesinden kazanç elde ederek gerçekleştirilebilecek olan “Girişimci Üniversite”ler nasıl bir eğitim, öğretim ve araştırmaya yönelmelidir?
Girişimci üniversite kimliğinde üniversitelere düşen görevlerden ilki eğitimin yaratıcı, gerçekleştirici, takım çalışmasına yönelik, insan odaklı olarak gerçekleştirilmesidir. Nitekim girişimci üniversitelerden ilk beklenen öğrencilerinde girişimci ruhu yaratmak, dolayısıyla kendi kurumlarını da girişimciliğe açık örgütler haline getirmektir. Bu şekilde öğrenen örgütler kimliğine katkıda bulunabilmenin yanı sıra, üniversiteler kendi girişimcilik alanlarını öne çıkartarak o alanlarda mükemmeliyet merkezleri olacaklardır.
DEĞİŞİME DİRENME
“Girişimci Üniversite” ve bununla bağlantılı olarak beklenen değişimlerin eğitim, öğretim ve araştırma alanında gerçekleştirilmesi konusunda klasik bir yanılgı içine düşülmektedir. Değişimin yaşama geçirilmesi genellikle çıkarılacak yasalardan beklenilmektedir.
Aslında, yasal düzenlemelerin olası kaçınılmaz bir alt yapı gereğidir, ama tek başlarına kültürel ve düşünsel değişimi gerçekleştirmeye yetmezler. Değişime ve dönüşüme yönelik direnç kanımızca “Girişimci Üniversite” için en önde gelen engeldir. Her şeyi devletten bekleyen, şeffaf olmayan, yaratıcılıktan uzak, rekabet yeteneği gelişmeyen bir yüksek öğretim sisteminin, çağın gereklerine uyabilmesi ve çağdaşlaşması oldukça zor görünüyor.
Dünya’da ki temel gelişmelerin ve çağdaşlaşmanın gerisinde kalmak durumunda kalabilecek olan ülkemiz yükseköğretim sistemi bu nedenle hem girişimciliği teşvik edebilmeli, hem de girişimcilik kültürünü ve uygulamalarını yaygınlaştırarak, “Girişimci Üniversite” kavramı ve sözcüğüne karşı rahat olamayan çoğu insan ve kesimleri rahatlatabilmelidir.
ODABAŞI Ferhan, Yavuz ODABAŞI, “Girişimci Üniversitelere Doğru”, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, Y:18, S:913, s.20-21., 18/09/2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder