23 Mart 2010 Salı

Değişen Üniversite-Sanayi İlişkileri

Cumhuriyet Bilim-Teknoloji Dergisi'nin 19 Mart tarihli sayısında yayınlanan yazımı sizlerle buradan da paylaşmak istedim. Üniversite-Sanayi işbirliğinin gelişimine ve evrimine değindiğim bu yazımdan keyif almanızı diliyorum.

Son yıllarda giderek artan bir önem kazanan Üniversite – Sanayi işbirliği uygulamaları bir taraftan gelişip bir taraftan da değişerek içerik bakımından zenginleşiyor. Bilgi Toplumu olabilmenin önemli ön koşullarından biri olan bilgi ve teknoloji üretimine dayalı yüksek katma değer yaratmak ve bunun ülkemizin yaşam standartlarını yükseltmek açısından taşıdığı önem, Üniversite – Sanayi işbirliğini daha ileri düzeylere taşımayı zorunlu kılıyor.

YENİ STRATEJİ

ARGE çalışmalarının, sanayi işbirliği ile uyumlu biçimde yürütülmesinin yanısıra, iş dünyasının aradığı nitelikli elemanların yetiştirilmesi de günümüz üniversitelerinin önemli ilişkilerinden biri haline dönüşmüştür. Bu amaçla, bir tarafta öğrenciler sınıfların dışına, iş dünyasının uygulamalarına doğru çıkartılırken, diğer taraftan iş dünyasının uygun temsilcilerinin de öğrencilerin bulunduğu yere doğru götürülmesi yeni stratejik uygulamanın bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu konuda duyarlı olunması gereken konu, üniversitelerin piyasaların peşinde olması mı yoksa piyasaların önünde değişim ve dönüşümün rehberi olması mı sorusudur. İyi yetişmiş nitelikli öğrencilerin ve mezunların birer “teknolojik değişim aktörü” olarak iş hayatında rol alacakları unutulmamalıdır. İhtiyaç her konuda da yoğun olduğundan, üniversitelerin çok boyutlu katkılarının olması hiç şüphesiz gerçekleşmelidir.

Yeni stratejinin diğer boyutu ise, ARGE çalışmalarının hem üniversitelerde, hem de iş dünyasında gerçekleştirilmesini, bu konuda paydaşlık anlayışında yatırımların birlikte yapılmasını içeriyor. Günümüzde, üniversiteler sadece bilimsel yayın amacını taşıyan değil, aynı zamanda ekonomik bir değer yaratacak araştırmalara yönelmektedir. Bu konuda, akademisyenlerin ve üniversite araştırmacılarının şirket sahibi ya da yöneticileri olmaları sonucu fazla, aşırı, hatta tamamen profesyonelleşmesi ve üniversitelerin, “bilgi ve teknoloji üreten ticari işletme” olarak görülmesi tehlikesi karşısında, paydaş olarak devletin rolü, gözetimi ve denetimi önem kazanmaktadır.

Böylece, birinci boyut kapsamında nitelikli ve küresel ölçekte yetenekli insan yetiştirmeye yönelik çabalar ile ARGE çalışmaları sonucunda, teknoloji yoğun yüksek katma değerli ürün ve hizmetleri üretmek birbirini bütünler hale dönüşmektedir. Entelektüel sermaye (patentler, telif hakları, üretim hakları, lisanslar gibi) korunmasının yanında yetiştirilen yetenekli insanların da iş bulmaları konusunda ülke içinde olanaklar yaratılabilmektedir. Her iki boyutta da ikili sistemin içinde üçüncü aktör olarak zaten var olan devletin bir paydaş olarak daha etkin biçimde rol alması sözkonusudur, böylelikle üçlü bir işbirliğinin varlığından bahsedilebilir.

YENİ OLUŞUMDA SORUMLULUKLAR VE GÜVENCELER

Üniversite – Sanayi ikili birliktelik anlayışındaki işbirliğinin yeni boyutun Üniversite – İş Dünyası – Devlet biçimindeki üçlü birliktelik haline dönüşmesi kaçınılmaz bir zorunluluk olmaktadır. Bu oluşumda, öncelikle dikkat edilmesi gereken konu, günümüzde sadece sanayi ürünlerinin değil, yazılım ve tasarım gibi yaratıcı hizmet alanlarının da bu işbirliği içinde düşünmemiz gerektiğidir.

Öte yandan, yeni ürün fikirlerinin ve üretimlerinin geleneksel kaynağının devletlerin askeri ihtiyaçlarından kaynaklandığı bir gerçektir. Günümüzde kullandığımız teflon, yanmaz kumaşlar gibi birçok ürünün ve İnternetin başta A.B.D olmak üzere gelişmiş ülkelerin bu konulardaki yaptıkları harcamalardan geldiği bilinmektedir. Devlet, hem ARGE ortamlarını oluşturmak konusunda arz edicilik rolünde aktör olarak sorumluluklar almakta, hem de ARGE sonuçlarının iş dünyasına aktarılmasında “öncü talep”leri oluşturarak, sadece piyasa talebinin yeterli olmaması olasılığına karşı bir güvence yaratmaktadır. Böylece, üretilecek olan bir bilginin ya da buluşun yeterli kullanıcısı ya da talebi olmamasından dolayı boşa gitmesi ve çabaların kesintiye uğrama olasılığı en aza indirilebilmektedir.

Böyle bir oluşumun; teknoloji aktarma ofislerinin, sanayi işbirliği merkezlerinin ve üniversitelerin alt yapısının “iş dünyası, devlet ve üniversite” tarafından yaygınlaştırılmasına hizmet edeceğinden hiç şüphe yok.

Üniversite – İş Dünyası – Devlet arasındaki üçgensel ilişkinin kurulması ve etkin biçimde uygulanması için paydaşların güç ve çıkar çatışmalarından kurtulması, arınması gerekiyor. Sadece kamunun fon sağladığı işbirliklerini arzulamak ve maliyetleri sadece devletin karşılamasını istemek günümüz yönetişim anlayışına ters düşmektedir. Bir başka önemli konu ise, üniversite ile işbirliği yapma isteğinin iş dünyasında yeterli düzeyde yaratılamamış olması ve Üniversite – İş Dünyası – Devlet ilişkisine dayalı uzun dönemli bir adanmışlığın eksikliği ve bu konuda çelişkilerin varolmasıdır.

Entelektüel sermayesi (patentler, telif hakları, üretim hakları, lisanslar gibi) korunan ve bundan yararlanan güçlü bir ülke olabilmek için bu iki boyutta üçlü bir işbirliğini sağlamak kaçınılmaz hale gelmektedir. Bilimden yenilikler üretme düşüncesinin doğal bir sonucu olarak yeni bilgi üreterek bunu uygulanabilir yararlara (inovasyon) dönüştürme ve kullanıma sunma açısından hiç şüphesiz bu üçlü ittifak kilit bir roldedir. Kaynakların en verimli biçimde bu alanlarda kullanılması zorunluluktur..

Prof. Dr. Yavuz ODABAŞI
Anadolu Üniversitesi, İşletme Fak.
yodabasi@anadolu.edu.tr

Yazının yayınlandığı yer: Cumhuriyet Bilim-Teknoloji Dergisi, 19 Mart 2010, yıl:24, Sayı,1200,sayfa.18.

Hiç yorum yok: