26 Ekim 2007 Cuma

YÜKSEKÖĞRETİM KÜRESELLEŞİRKEN

Yale Üniversitesi rektörü Richard Levin’in üniversitelerin küreselleşmesi üzerine yazdığı ve Newsweek dergisinin 21 Ağustos ,2006 tarihli sayısında çıkan yazının üzerinden bir yıl geçti. “Gerçek bir küresel üniversite” iddiasında bulunan ve bunu gerçekleştirmek için kapsamlı bir plan ortaya koyup yayımlayan bir üniversite rektörü olarak, üniversitelerin hem uluslararası rekabet aracı hem de barış aracı olduğuna inandığını belirtmekteydi. Günümüzde her kültürden farklı öğrenci arayışına girmek, küresel kariyerleri edinebilmek için kendi öğrencilerini yurtdışına göndermek, karşılıklı bağımlı olunan dünyayı anlamaya yönelik dersleri sunmak ve insanlığın ortak yararlanacağı araştırma programları geliştirmek , küresel üniversite olmak için gerçekleştirilen uygulamalar olarak kabullenilmektedir.

Yazara göre küreselleşme, birçok şeyin yanında araştırmaların yapılış biçimini de değiştiriyor. Endüstri Devriminden bu yana, teknolojik gelişmeler, ekonomik büyümenin ve yaşam standartlarının temel kaynağını oluşturmakta. Ancak, rektör Levin’e göre; geçen yarım yüzyıldır , teknolojik gelişmeler büyük bir oranda kamu ve özel kesimin önceden yaptığı yatırımların ve bunların uygulamaya dönüşümüne bağlı kalmaktadır.

Öte yandan popüler dergilerdeki bu konuda yayımlanan yazıların önemli etki yaratanlardan bir tanesi de William R. Brody tarafından Foreing Affairs dergisinin Mart-Nisan 2007 sayısında çıktı. Benzer bir görüş ve yaklaşımı içeren yazıda iyi bir üniversitenin diplomasına sahip olmak, küreselleşmiş bilgi toplumunun vazgeçilemeyecek bir pasaportu olduğu görüşü ileri sürülmekte.Dünyada var olan ulaşım ve teknoloji olanakları, araştırmacıları bir yere bağlı olmaktan uzaklaştırıyor.Bilginin hızlı biçimde yayılması, aktarılması; olanaklarının konuşmaların ve makalelerin yayımlandıktan hemen sonra internette bulunabilmesi artık olağandır.

ÇİN’İN HEDEFİ

Bu durum, yerel ölçekten daha çok küresel boyutta bir uzmanlığın ve bilginin değerlendirilmesine yol açmakta. Bu dünya çapında uzmanlığa verilen önem ,nitelikli insanların, kaynağı en çok olan ülkelerin ve onların üniversitelerinin tercih edilmesine neden olmaktadır. 2005 yılında Harvard üniversitesinin geliri 25 milyar, Yale, Stanford, Princeton ve Texas üniversitelerinin ise 10 milyar dolardan fazla olduğu bilinmektedir.İngiliz üniversitelerinden Oxford ve Cambridge üniversitelerinin ancak dört milyar dolardan fazla geliri olduğu açıklanmıştır.ABD’nin dışında başta Çin ve Singapur olmak üzere üniversitelerini dünya ölçeğinde yapmak üzere büyük yatırımlar yaptığı da bilinmektedir.Çin hükümeti , 2025 yılından önce 20 dünya çapında üniversite oluşturulması için hedef belirtti.

“En iyi profesörler en iyi öğrencilere ulaşma ihtiyacındadır” anlayışı ,yetenek arayışını uluslararası platforma çevirmektedir. ABD üniversitelerinin mühendislik ve bilim dışındaki lisans üstü öğrencilerinin toplamının üçte biri, doktora sonrası öğrencilerinin ise yarıdan fazlası yabancı öğrencilerden oluşması bu nedenle denebilir.

Brody’ye göre, bu ve buna benzer gelişmeler bizleri ,“megaversity” diye adlandırılabilecek yepyeni bir kavrama götürmekte. Yirminci yüzyılda endüstrinin düşük maliyetli bölgelere gitmesi gibi, hizmet sektöründe bir kuruluş olarak görülen yüksek öğretiminin ,artan yıllık ücretler karşısından, endüstri gibi bir yolu izleyeceği öne sürülmekte. Küresel kampüslar, çift diplomalı eğitimler, sanal kampüsler gibi uygulamalar yeni bilişim teknolojileri ile dünyanın çok farklı yerlerine yüksek öğretimi götürme olanağını yaratmakta ve geliştirmektedir.

ÜÇ SORUN

Ancak, makalenin yazarına göre, tüm bu gelişmelerin önünde üç tane sorun var:

Birincisi, en iyi öğrencilerin, en prestijli üniversitelere gitmek istemeleri ve kendileri gibi düşünen insanlarla birlikte olmak istemeleridir. Yüz yüze birlikte olmakla, elektronik ortamlarda birlikte olmak aynı şey değildir anlayışı geçerli bir akademik kültür anlayışıdır.

İkincisi, devletlerin eğitim için finansman sağlamaları, ancak karşılığına da bir şeyleri bekliyor olması ulusal sınırlar içinde hapis olunmasına neden olabiliyor. Üniversiteler ve devletler çok sıkı ve ayrıntılı biçimde oluşmuş birlikteliklerdir. Devletler, arka bahçelerindeki eğitim sektörü üzerindeki kontrollerini yitirmek istemiyorlar.

Üçüncü nokta, megaüniversitelerin yaratılması için yeterli paranın sağlanıp sağlanamayacağı üzerindeki şüphelerin varlığını sürdürmesidir.Petrol zengini bazı küçük Basra Körfezi ülkeleri, yüksek öğretime derinden inanan Singapur gibi ülkeler ve inanılmaz yüksek kalkınma potansiyeline sahip Çin ve Hindistan gibi ülkeler bu konuda arazi, izin, finansman teknikleri gibi araçlarla yabancı üniversiteleri cezbetmeye çalışıyorlar.

Bu iki güzel makalenin ortak noktaları çok fazla ve bizleri belirli konular üzerinde düşündürmeye yöneltmektedir. Öncelikle, bu gelişmeler ülkemiz yetkili organlarınca da dikkatlice incelendiğinden hiç şüphemiz yok. YÖK tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi”nde yükseköğretimin küreselleşmesi başlığında görüş ve öneriler doğru biçimde konulmakta. İç ve dış öğrenci hareketliği, Erasmus programları, çift diploma gibi uygulamalar oldukça geniş bir zemine yayılarak derinlik kazanmaktadır.

Türkçe dilinde bile yurtdışından eğitim veren, kısa süreli sertifika programları gerçekleştiren kurumlar kapımıza dayandı. Ülkemiz,OECD raporlarına göre , en çok beyin gücü veren ülkeler arasında . Özellikle gelişmekte olan ülkelerin sürekli kaybettiği yetişmiş insan gücünün yerine konması için nitelikli işgücü çekme şansları hemen hemen hiç yok. Nüfusunun %60 ‘larının 20 yaş ve altından oluşan ülkemiz için nitelikli insan göçünün durdurulması ve tersine çevrilmesi yaşamsal bir önem taşımaktadır.

Bilişim teknolojilerinin yarattığı olanaklar ile bilimsel araştırmalar, teknolojik gelişmeler başta olmak üzere her alanda sınırların kalkması yeni fırsatlar yaratırken , nitelikli insanların belirli merkezlerde toplanıp bilimsel güç odakları oluşturmaları ve arayı açmaları hızlı biçimde gerçekleşiyor.Ülkemiz yükseköğretim sistemi bu önüne geçilemez gelişmeler karşısında innovatif yaklaşımları bulup uygulamak zorunda. Bunun için, üniversite-sanayi-devlet işbirliği kaçınılmaz görülmekte. Bu kesimler arasında oluşturulacak “bilgi toplulukları” araştırma konusundaki yönlendirmeleri ve eşgüdümleri sağlayabilecek bir yaklaşım olarak düşünülebilir.

Özgür ve esnek yapılanmalar, araştırma üniversiteleri ile eğitim öğretim ağırlıklı çalışan üniversite ayrımına olanak sağlayabilmeli. Sadece,benzer eğitimi verebilecek üniversitelerin ülkemizde bulunmaları,düşük maliyetli genç ve büyüyen bir pazara girme durumu , küresel üniversite anlayışının bir yönüdür ve fazla bir katkısı olabileceği de düşünülmemeli. Araştırma projelerine dayalı bir küresel anlayışı ve ortaklığı da beraberinde ülkemiz herkesten önce ister durumda olduğunu gösteren stratejilere sahip olmalı.

Prof .Dr.Yavuz Odabaşı
Anadolu Üniversitesi İşletme Fak.

Prof.Dr.Ferhan Odabaşı
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fak.

Yayınlandığı yer: Cumhuriyet Bilim Teknoloji, Yıl 21, Sayı 1058, s. 21, 29 Haziran 2007.

Hiç yorum yok: